Konuşmak nedir tam olarak? Bir iletişim aracı mıdır?

Bir alet ne için tasarlandığına göre değil ne için kullanıldığına göre tanımlanır. Dil doğrudan tasarlanmadı, evrilerek bu noktaya geldi. İlk çıkışında ne gibi bir fayda vardı da nesiller boyu gelişti diye soralım ve mesela diğer hayvanlara bakalım, ilkel kabilelere/dillere bakalım.

Hayvanlarda “tehlike”, “çiftleşme”, “yavrusunu koruma” vb doğrudan somut, fiziksel hayata ilişkin iletişim kuruluyor. Hayvanlar derken kedi, köpek ve kuşlar dışında gözlem alanım yok, onlara bakarak söylüyorum. Gözlemleyecek ilkel bir kabile de yok etrafımda, ama ilkel insan gibi düşünebileceğimiz, bebekler ve çocuklar var. Bir insan büyürken somut olguları önce keşfediyor. Soyut kavramlar sonradan, hatta eğitimle oluşuyor. Buradan şu sonuca varıyorum, dil ilk başta yalnızca somut olgulara ve ilkel duygulara hizmet ediyordu.

Artık öyle değil, birçok kavram, soyut düşünceyi de barındırıyor. Alaycılık var mesela. Bir şeyi söylerken tam tersini kastetmek. Söylediğin şeyi kastetmemek. Söylemek istediğin şeyin tam tersini söyleyerek söylemek istediğin şeyi söylemek.

Buradan alıp şöyle bir iddiada bulunsam nasıl olur; Dil aslında her zaman zihnin yankılarıydı. Dışarıdan gördüklerimizi, somut, fiziksel olguları hiçbir zaman yansıtmadı. Zihnimiz derinleştikçe ve kendi içine daldıkça, dil de onunla beraber daldı. Dili iletişim aracı olarak kullanmak bu bağlamda biraz ekstra oluyor. Karşılıklı efor gerektiren ikincil bir kullanım. Yoksa sözlük tanımında birinci anlamda olan her şey hayatımızda ikinci anlamda. “Seni seviyorum”, “Seni çok özledim”, “Senden nefret ediyorum”, “Nasıl olmuş?”, “Ne düşünüyorsun?”, “Çok beğendim”, “Hiç beğenmedim”, “Güzel”, “Çirkin”, “İyi”.

Herkes kendi iç dünyasını, zihninin yankılarını seslendiriyor. Doğrudan gerçek düşüncelerini değil. Ne sorduğumuz sorular gerçekten soru, ne de verdiğimiz cevaplar gerçekten cevap. Birbirinden kopuk bu monologları susturunca dünya ne kadar sessiz.

Konuşmak, zihnin dışavurum eylemidir. Zihin olgunlaştıkça iç ve dış birbirine yaklaşır, düşünceler çıplak bir şekilde dışarı çıkabilir olur. Dışarı çıkan düşünceler görücüye çıktığı için artık daha derli topludur, daha da olgunlaşır.

Konuşmanın bir iletişim aracı olması için onun tamamlayıcısı olan dinleme eylemine ihtiyacı vardır. Tıpkı okumanın, anlamak için düşünme eylemine ihtiyaç duyması gibi. Konuşma tek başına yalnızca zihnin yankılarıdır ve çoğu insan yalnızca konuşuyor.

İlgili yazılar;