Schelling’in felsefesinden anladığım; Tin vardır, önce bilinçsizdir, insan üzerinden bilinç kazanmıştır. Tekillik, birlik esastır, ve erek tekrar birliğe dönmektir, zamanla bölünerek kutuplaşmalar olmuştur, tanrı (tin) merkezdeki kuvvettir, ve ereği bir olmaktır. İnsan üzerinden bilinç kazanan tin, kendinden önceki bilinçsizliğe de insan üzerinden şaşırır. Bu bağlamda hem kendisidir, hem de kendisini reddeder, bu da bir kutuplaşmadır.

Uzatmayayım, bağlayacak olursak;

Bir kolektif bilinç, ölümsüz, insanüstü bir bilinç de var olursa, maymun insana ne ise, insan da bu bilince o olur. Yani bilinç seviyesi daha da atlar, kutuplaşma daha da artar. Bu üst bilinç insan bilinci dışında olduğunu iddia eder ama aynı zamanda da insan onu doğurmuştur. Böylece tin sürekli olarak üst bilince doğru evrilmeye çalışır. İnsan da bu zincir’in son halkası değildir (schelling’in dediği gibi) aksine zincirdeki bir halkadır.

Bir de merkezde tekrar birliğe dönmek istediğini de sorgulayabiliriz, nasıl ki evren big crunch ile yok olmayacaksa, bilinç de sonsuza kadar üst bilinç’e giderek, bölünerek, kutuplaşmalar daha da artarak sonsuzluğa gider…


Augustinus, İtiraflar’da bu konuya ilişkin bir yaklaşıma değiniyordu. Araştırmak lazım.


Farabi, İdeal Devlet’inde (V, s.13-18) en üst aklın kendi kendini düşünen akıl olmasından bahsediyor. Aristoteles gibi kendini düşünen akıl, aynı zamanda Plotinos’unki gibi sudur eden bir akıl. Aslında İslam’ın tanrısıyla Aristoteles’inkini uzlaştırıyor.

İnsanın akılsal olması ve O’nu anlayabilecek olmasından da bahsediyor. Ancak en üst aklı anlamakta zorluk çektiğimizi ve bunun sebebinin de en üst aklı anlamanın zor olması değil, insan aklının vasfının sınırlı olması olarak gösteriyor.