Modern dönemi tanımlayan temel unsur doğruyu tanrıdan değil akıldan bulmasıydı. Dolayısıyla aklın yolunun bir olması itibariyle neyin güzel neyin çirkin olduğunun, neyin adil neyin adaletsiz olduğunun ve benzeri tüm konuların rasyonel bir şekilde bulunabileceği düşünülmüştür. Bunu bulabilen akıl da eğitimli akıldır, eğitimin de herkesin erişebileceği bir şey olmaması sebebiyle sonuç olarak doğruyu bulmak seçkin kesime kalmış olur.

Postmodern dönemde ise kontrol seçkinler yerine artık kitlelerin elindedir. Kitleler kimin yöneteceğine de karar verir, hangi sanat eserinin daha güzel olduğuna da. Modern dönemden kalan izler sanatçıları da politikacıları da halen etkilemekteyse de, adım adım halkın dediği olmakta ve aklın mutlak üstünlüğü yavaş yavaş demode olmaktadır.

Burada akıldan kastım, konuşmamızı sağlayan, annemizi babamızı gördüğümüzde onları tanımamızı sağlayan, “Kim o?” sorusuna “Been!” cevabını almamıza rağmen kişinin kim olduğunu anlamamızı sağlayan yönümüz değildir, buna imgelem diyorum. Akıl ise rasyonalite dendiğinde anlaşılan, matematiğin kesinliğini kavrayan, soyut kavramları algılayan, imgelemin üstüne inşa olan bizim o sıkıcı diğer yanımızdır.

Bu bağlamda postmodern çağ, aklını kullanmayı henüz öğrenmemiş ve imgelem düzeyine kalmış kitlelerin, dini bırakıp rasyonelliğe, akla doğru yolculuğunun, yani kitlelerin modernleşmelesinin, ilk aşamasıdır. Aslında aydınlanan hiçbir zaman halk olmadı, aydınlanan toplumun belli bir kesimiydi. Toplumun kalan kesmi bu aydınlanmaya katıldığında dinin hakim olduğu dönemdeki gibi imgelem düzeyini tekrar baskın kıldı ve postmodern dönem başladı.

Bu durumdan şu çıkıyor ki; din aslında hep postmodern tanımlarına uyan bir olguydu, yalnızca postmodernite henüz keşfedilmemişti. Bugün de dinin hakim olduğu dönemlerdeki gibi doğrunun akıl yoluyla keşfedilen değil, kabul yoluyla sindirilen bir şey olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ancak bu kez doğruyu kadim tanrılar ve onları temsil eden ruhban sınıfı yerine kitleler belirliyor. Zamanında bir insanın suda yürümesi nasıl akla yatmıyorsa, bugün de bir NFT’nin 100K etmesi akla yatmıyor.

Dolayısıyla din, postmodern kavramlarla açıklanabilir olması itibariyle onun kapsamına girer. Aslında tanımı genişletirsek, modern düşünce de bu kapsama girer, çünkü doğruyu aklın bulacağı iddiasındadır ve bu iddia ile bir bakıma kitleleri ikna ettiği için var olmuş olur. Ancak modern düşünce, postmodern düşünceyi ne açıklayabilir ne de barındırabilir.

Postmodern ismi biraz yanıltıcı olabilir. Bu dönemi kendisinin alt kümesi olan bir kavram üzerinden tanımlamak yerine, görelilik (relativistic) çağı demek belki de daha doğrudur.