Physics is the Medium
“Medium is the message” lafından şunu anlıyorum; Varlık içinde varolduğu sistemin özelliklerine uygun bir varoluşa sahip olmak zorundadır. Yani 45’lik plakta müzik yaparsan, müzik ona uygun olarak şekil alır, concept albüm doğar; ama spotify’da olursa concept album kaybolur, single’lar varolmaya başlar. Youtube’da müzik yapan Jacob Collier’in müziği de görsellikten kaçamaz, video & müzik’ten oluşan bir show’a dönüşür. Örnekler çoğaltılabilir.
İçinde bulunduğumuz evren de izafiyet teorisi ve quantum teorisi çerçevesinde vardır. Varoluşa bakıyorsak quantum teorisine bakalım, çünkü mikro düzeyde maddenin varoluşunu o açıklar. Quantum teorisine göre bir maddenin varoluşu mutlak değildir, olasılıksaldır. Kütle ne kadar düşükse (elektron gibi) ne zaman nerede var olduğu bilinemez, yalnızca olasılığı bilinebilir. Varolmanın sınırına bakacak olursak da izafiyet teorisini ele alalım ve çok yüksek kütlelerde maddenin nasıl davrandığını anlayalım. Yani karadelikleri düşünelim. Kütlenin çok yüksek, hacmin çok düşük olduğu olduğu bir tekillik. Olay ufkuna yaklaştığımızda zamanın durduğu, bilinen tüm fiziksel yasaların alt üst olduğu, 3+1 boyutlu evrenimiz için geçilemez bir duvar. Makro ölçekte bir sınır.
Bu yaşamın medium’u mikro ölçekte belirsizlik, makro ölçekte de kuralsızlık ise o zaman yarattığımız tüm sistemler, kavramlar da bu özellikleri taşıyacaktır. Bir varoluştan bahsediyorsak onun başı belirsiz sonu da kuralsızdır. Örnek olarak ahlak’ı ele alalım. Toplumun en dışında kalmış kesimlerde, en eğitimsiz kesimde ahlakın belli belirsiz olmasını, mana verilemeyecek şekilde bazı şeylerin sahiplenildiği ama sistem olarak idrak edilmediğini bekleyebiliriz. Yani eğitimin ve/ya servet’in düşük olduğu yerde yalan da, taciz de, şiddet de, usulsüzlük de, kaçakçılık da vardır. Eğitimin ve/ya servetin en yüksek olduğu yerde de ahlak beklenildiği gibi şekle gelmeyebilir. Yani evlenip boşanmalar, evlenmeden beraberliğin normal algılanması, vergi kaçırmalar, vergi sistemini kendi menfaatine değiştirmeler, dernek kurup hortumlamalar olabilir. Hatta olmasından kaçış yoktur. Sistem nerede stabildir, ortalamada stabildir. Ortalamanın ahlaklı, vergisini ödeyen, suç işlemeyen olması normaldir. Bir insan ortalamadan aşağı düştükçe basit yanlışlar, çıktıkça da kural tanımazlıklar yapar. Yapmak zorundadır, çünkü fizik is the medium.
Diğer yandan izafiyet teorisinin temeli her şeyin izafi olmasıdır. Zaman, hız, kütle, biçim vb. Hiçbir şey mutlak değil, her şey izafidir. Evrenin merkezi yoktur, her şey evrenin merkezidir.
Bu özellik de içinde bulunduğumuz ekonomik ve politik yapıyla uyuşuyor.
Yani post-truth diye bahsedilen, yeterince insan inanırsa doğru odur, dolayısıyla sınırlarda bir popülizm içinde olmamız da izafiyet teorisi ile uyumludur. Herkesin kendi doğrularında yaşayabilmesi, “filter bubble” kavramı da izafiyet ile uyumludur. Hızın ve zamanın göreceli olması gibi, ekonominin de göreceli olması makul olarak kabul edilebilir.
Yani şunu demek istiyorum, çıpasız bir sistemde yaşamak içinde bulunduğumuz evrene, mutlak kabul edilen bir doğruya dayanan bir sistemde yaşamaktan daha uyumludur. Zaten önceden de her devlet kendi çıpasını bir yere atıyordu da, küresel bir uzlaşma yoktu. Dolayısıyla küresel ölçekte yine herkes kendi doğrusunu kabul etmişti. Kaldı ki her devlet kendi doğrusunu ortaya atsa bile, bu kez büyük bir devlet olmak güçleşir. Büyüyen devlet gerçeklerden kopuk bir merkezi yönetim ile ancak vergi toplar, yaşanan hayat ile dayatılan düzen birbirinden uzaklaşır.
İçinde bulunduğumuz dönem, herkesin kendi dinini, ekonomisini, değerlerini kurmak zorunda olduğu bir dönemdir. Çünkü dayatılan sistem her geçen gün zayıflamaktadır. Kendi sistemini kurmayanlar da en alt tabakayı oluşturmakla yetineceklerdir.