Ben ‘81 doğumluyum. Öğrenciyken “gençler geleceğimiz” totolojisi hala işe yarıyordu. Sonra birden Y kuşağı olduğumuzu öğrendik. Bu olduğunda çoktan iş hayatına girmiş, hatta kendi şirketimi kurmuştum. Z kuşağı ise gerçekten farklı: onlar Z kuşağı olduklarını daha okurken öğrendiler. Müthiş bir farkındalık!

Her kim “gençleri tanımak gerekiyor, onlarla iletişim kurmak gerekiyor” diyorsa o gençlere bir şey satmak istiyordur. Bir fikir de olabilir, bir ürün de olabilir. Gençlerden “Evet, biz çok farklıyız ve bizi kimse anlamıyor” diyenler çoğunlukta ise; Geçmiş olsun! Yeni Zion’u kurmak üzere “the one” bulundu, sentinel istilası başladı başlayacak demektir.

Bizim gençleri tanımaya ihtiyacımız var, evet, ama onların dünyayı tanıdığından emin olmak bağlamında buna ihtiyacımız var, onların istediklerini onlara vermek için değil. Bu kuşak safsatası; gençleri bir önceki nesilden daha özel olduğuna ikna edip gaza getirirken, yetişkinleri de popülizm girdabının içinde çocuğuna hayır diyemeyen ebeveynler gibi saçını başını yolar hale getiriyor. Peki “tüm bunların toplumun ilerlemesine bir faydası var mı” derseniz, “bir döngü olması ve ilerlemeyi doğurmaması itibariyle, yok” derim.

İnsanları dinlemek ve onlara değer vermek, onların istediklerini onlara vermek değildir. Onların ihtiyacı olan şeyi onlara vermektir. Bir kitlenin ihtiyacının ne olduğunu o kitle doğrudan bilemez, yalnızca ihtiyacına dair çeşitli işaretler verir. İhtiyacı anlamak ise ilke, vizyon ve emek ister. “Gençler ne istiyor: Playstation, Twitch ve İnternet”, o zaman bunun üzerinden siyaset yapalım. “Genç çalışanlar ne istiyor: uzaktan çalışma, serbest çalışma koşulları”, o zaman tüm İK politikamızı buna göre ayarlayalım. Gençlerin ihtiyacı asla değişmez, hep aynıdır. Onların ihtiyacı; yarın içinde yaşayacakları dünyayı tanımaları, insanlığın ve içinde bulundukları toplumun ne olduğunu bilmeleridir, yetişkinlere düşen de bu ihtiyacı karşılamaktır.