İnanmak, Bilmek ve Kabul
Ne zaman inanmayı ne zaman bilmeyi tercih etmeliyiz? İnanmayı tercih etmeli miyiz?
İnanma eylemi insan için güçlü bir eylemdir. Güçlü olan her şey gibi o da dikkatli bir kullanım ister, o nedenle slogan “Ölçülü inan!” - “Believe responsibly!” olmalıdır. Burada inanmak gibi güçlü bir eyleme, onu elimin tersiyle itmeden, uygun bir yer arayacağım.
Nerede inanalım, nerede inanma eyleminden vazgeçelim konusundan önce hangi inançtan bahsettiğimi netleştirmek isterim. Beni eyleme götüren, güden, motive eden, aktif kılan inançtan bahsediyorum. Beni pasifize eden, bir şey yapmamaya götüren inancı tümüyle reddediyorum diyebilirim.
Bir şeyi biliyorsanız inanmak anlamsızdır, oysa inanıyorsanız bilmek anlamsız değildir. İnandığınız bir şey bilgiye dönüştüğünde bu bilme ekseninde bir ilerlemedir. Bildiğiniz bir şeyin ise inandığınız bir şeye dönüşmesi bir bilinç kaybı olması itibariyle aynı eksende gerilemek anlamına gelir. Dolayısıyla inanç, bilinmezin konusudur.
Bilinmezi ikiye ayırmak isterim; bilinebilecek bilinmezler ve bilinemeyecek bilinmezler. İlkine örnek, birinin ne zaman öleceğini önceden bilemeyiz, ama bunu bir gün bileceğimizi önceden biliriz. İkinciye örnek, İsa’nın suda yürüdüğüne dair somut bir kanıt olmadığından, bunun olup olmadığını bilemeyiz ve kanıt olmadığı sürece bunu bilemeyeceğizi biliriz. İlkinde bilmiyoruz ama bileceğimizi biliyoruz, ikincisinde bilmiyoruz ve bilmeyeceğimizi biliyoruz.
İnanç, bilinebilecek bilinmezleri konu ettiğinde faydalıdır. Bir çocuğun gelecekte astronot olabileceğine inanması güzel bir inançtır. Gelecekte olacak şeyler çoğunlukla bilinebilecek bilinmezler kümesine girer. Geçmişten de bu kümeye giren şeyler yok değildir. Örneğin, bir suç işlendi ise, ve yeterince kanıt varsa, burada suçlunun bulunacağına inanabilirsiniz. Kanıt yoksa, kanıtları bulacağınıza inanabilirsiniz. Bunları yapmadan bir kişinin suçlu olduğuna inanırsanız bu yanlış bir inanç olur, çünkü bizi bilme eyleminden alıkoyar.
Dolayısıyla bir şeye inanıyorsak, bilgiye dönüşmesi umuduyla inanmalıyız. Bizi bilgiye götüren inanç faydalıdır.
Bilmek mümkün müdür? Soruyu mutlak bilgi olarak okursanız cevap “bilmek mümkün değildir” olarak karşımıza çıkar. Oysa bu sorunun “bir hata payı ile bilmek mümkün müdür” anlamını taşıdığını söylersem cevap hemen “evet, bilmek mümkündür” olarak değişecektir. Her zaman bir hata payı ile biliriz. Bilmek zaten tanım gereği hata payı içerir.
Bilgi ancak bir kabul olarak mümkündür. Dolayısı ile bilme kapısı yeniden aralandığında kabulümüzü değiştirip artık bilmediğimizi kabul eder, açılan kapıdan girer ve daha iyi bilmeye doğru ilerleriz.
Peki bir şeyin mutlak olarak bilinemeyecek türden bir bilinemez olduğunu bilebilir miyiz? Öyle bir teknoloji çıkar ki, geçmişin sır perdesini kaldırır ve İsa’nın suda yürüyüp yürümediğini bilebilir oluruz. Bunun olup olamayacağını nereden biliyoruz? Bilmiyoruz. Bu teknolojinin çıkacağına inanabilirsiniz, çünkü bu geleceğin konusudur. Ama bu teknoloji çıkana kadar geçmişe dair bilemediklerinizi bilinemez olarak kabul etmemiz gerekir.
Diğer yandan bu teknolojinin çıkacağına inanmanız sizi bu teknolojinin çıkması yönünde çalışmak üzere motive ediyor mu? Etmiyorsa o zaman bu inanç zararlıdır, ediyor ve size çalışmak için şevk veriyorsa, o sonuca ulaşıp ulaşmamanızdan bağımsız olarak, bu inanç faydalıdır.