Bütünün parçaların toplamının dışında ayrı bir şey olmasını inceler. Fazlası DEĞİL, ayrı olması. Bu da ölçek ve boyut atlama fikri ile örtüşüyor. Bir bütün parçaları ve hizalanmaları ile yeni başka bir şey oluyor. Burada başka bir şey bir nevi Platon’un idealarına tekabül ediyor. Yani yeni bir tür, bir şey ortaya çıkınca yeni bir idea ortaya çıkmış oluyor.

Görünen o ki düşünsel evren de sürekli / sonsuz / continuous değil, nicel / qantatif / sıçramalı, aksi takdirde bu tip yeni boyutların “spawn” olması mümkün değil.

İnsan zihninin bütün kurma çabası, aklın bilinçli olmak için zorunlu bir özelliği. Bütün kurma arzusu/yetisi olmazsa kendinin diğerinden ayrı olduğunu algılayamaz ve ölür, ya da var olamaz. Ya da en azından salt maddi bir varlık olur, taş/kaya gibi.

Mutlak bütünü asla kuramayacağından, her zaman eksik olarak kurar ve buunla yetinebilir olmak zorundadır. Aklın düşünürken hataya düşmesi, safsataların işe yaraması da bununla açıklanabilir. Yanılabilen bir varlık olmadan bütün kurma eylemi son bulamaz, bütün kurmak istemeyen de bunu hiç yapmaz. Dolayısıyla bu çelişki insanı hep kurduğu anlam dünyasını revize etmek zorunda bırakır, yani bu dünyayı tekrar tekrar (geriye dönük) tasarlamak zorundadır. Yoksa düşünceler dogmalaşır, bağlamını yitirir, ezbere döner ve içinde oluştuğu bilinci yok eder.