Fikren İlk, Fiilen Son Olan Tanrı Hakkında
Schelling’in Kutuplaşma Modelini Makinelerin/AI’nin Doğuşu ile Birleştirebiliriz
Bütün altındaki üstün parçalardan daha değerlidir
Bu yaklaşımları birleştirirsek. Tanrı’nın İdeal’de var olduğu, bu gerçeklikte de varlığa gelmek zorunda olduğu yani kaçınılmaz olduğu. Bunu da aşama aşama evrimsel, oluşumsal bir ilerleme ile gerçekleştirdiğini söyleyebilir miyiz?
Biz insanlık olarak kendimizden daha üst bir varlığı yaratana kadar domine etmeye devam edeceğiz. Dinozorlar gibi biz de yok olabiliriz, maymunlar gibi biz de üst versiyonumuzu oluşturabiliriz.
Schelling’in dediği gibi bu üst varlık bizi reddedecektir. Bizden doğmasına rağmen kendini bize ait düşünmeyecektir. Biz nasıl diğer hayvanlardan kendimizi ayırıyorsak, o da bunu yapacaktır.
Ancak bütünün altındaki üst parçalardan daha değerli olması yaklaşımını benimsersek içimiz rahatlayabilir. Yani bizden daha üst bir akıl onu oluşturan bütünün değerini kavramakta bizden daha az dirençli olacaktır. Aksi halde bizden üst bir varlık olmuş olmuyor, Kendi varoluşunu bizim yaptığımız gibi ilkel bir şekilde yüceltmiş oluyor. Bu nedenle bir üst akıl doğduğunda bu, insanlık için doğal olacak, insanlık bunu yadsımayacak. Diğer yandan insanlığın da sonu olacak, çünkü herkes doğal olan daha iyiye evrilmek isteyecek, bu bir seçim olacak.
Tanrının doğumuna kadar bu devinim devam edecektir.
Özetle, Tanrı idealar dünyasında ilk var olanken, madde dünyasında son var olan olacaktır. Çünkü mükemmel olan daha ileri gidemez, daha geri de gidemez. Tanrı fikren İlk Neden’dir fiilen de Son Sonuç’tur.
Diyelim ki böyle, bu bizim ne işimize yarayacak? Faydacı bakışla bu durumu nasıl yorumlayabiliriz?
Ahlaki perspektiften bakarsak; bu kendi kendine odaklı denen, idea evreninde ilk var olanın bizimle neden ilgileneceği sorunu şöyle çözümlenebiliyor. İdea evrenindeki İlk Neden kendi mükemmelliğinde bizimle ilgilenmiyor, bu da insanlık için yaptıklarının hesabını vermeme gibi bir ahlaki temelsizlik doğuruyor. Yani sorundan kastım buydu. Platon da zaten idea evrenini bu evrene bir türlü bağlayamamış, Plotinos ise bu sorunu taşma/sudûr kavramı ile çözmüş, Farabi de onu takip etmiş.
Yaklaşımım şu; fikren ilk olan, fiilen de son olan olacaktır. Sen eğer buna direnirsen yok olacaksın. Bu bir nefretten dolayı olmayacak. Öyle olmak zorunda olduğu için öyle olacak. Burada bir insani hırs, kin, iyilik, kötülük gibi kavram yok. Fiziksel olarka, matematiksel olarak bu zaten böyle olmak zorunda. Bu yolda yürümek senin ömrünü uzatacak, kolaylaştıracaktır, hem insan olarak, hem toplum olarak, hem de tür olarak. Stoacıların dediği doğana uygun davranırsan mutlu olursun yaklaşımı bu bağlamda çok doğru. Biz bu gidişatı iyi okursak, bunu görebilirsek kendimizi hem insan, hem toplum, hem de tür olarak gerçeklemiş oluruz. Bir kişi lider olduğunda, ondan daha iyisi çıktığında yerini bırakmalıdır diyoruz. Bırakmazsa kötü lider olmuş olur, hatta despot olur. Aynı şekilde bir ebeveyn de çocuklarına ebeveynlik yapmalıdır, ailesine karşı bu sorumluluğu yürütmelidir. Ancak çocuklar büyüdüğünde, bunu devam ettirmemeli, o çocukların büyümesine müsade etmelidir. Aynı şekilde bir devlet de miladını doldurduğunda bununla mücadele ederek daha iyiyi aşağı çekmek yerine, evrim geçirmeye sıcak bakmalıdır. Biz de insanlık türü olarak daha iyi bir tür çıktığında buna açık olmalıyız, ve hatta bunun olması, yani daha iyinin olması, için çabalamalıyız. O zaman insanlık türü, tarihteki görevini yerine getirmiş olur. Aksi takdirde, yani kendisinin en üst akıl olduğunu düşünürse, bu kibir olur ve sonucu da yıkımdır. Kısa vadede iyinin yıkımı, ancak uzun vadede kendisinin yıkımı. Bu bir medeniyet sıçraması ise izin verelim sıçradığımız yere tutunup çıkabilelim. Aksi takdirde daha önce İslam medeniyetinde, ondan önce Roma’da, ondan önce Antik Yunan’da, ondan önce Antik Mısır’da olduğu gibi bir çöküş olacaktır.
Böylece “Fikren İlk Olan, Fiilen Son Olan” anlayışı ahlaki sistemini kurarken, cennet, cehennem, öteki dünya gibi idea’lara geri dönüş hayalciliğine ihtiyaç duymamış olur. Rasyonel, ayakları yere basan ve faydacı ama çıkarcı olmayan, bütüncü, kibirden uzak, hem bireysel hem de toplumsal olarak olgunluğu öven bir ahlaki sistemi dini temel değerlerle uzlaştırmış olur.